Yüzyıllık Tarih, Sonuçları ve Geldiği Nokta!
Dağılan ve yıkılan, fetihçi ve sömürge zihniyetli Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinden, İttihat Terakki ve onun istihbarat örgütü olan Teşkilatı Mahsusa gibi tekçi,Türkçü ve soykırımcı, Ermeni ulusu,Süryani vb azınlıkların soykırımlarının planlayıcısı ve uygulayıcısı kadroların bir araya getirilerek oluşturulan kadroların önderliğinde kurulan "TC" devleti soykırımcı geleneğin temsilcisi kadrolar tarafından Türk-İslam sentezi siyasi, ideolojik temel ve esasına göre kuruldu ve vücut buldu.
Yüzyıllık sürdürdüğü ve yürüttüğü devlet geleneğini ve tarihini tam da bu tekçi anlayış ve zihniyet temelinde sürdürdü ve tam gaz sürdürmeye devam ediyor.
29 Ekim 1923 tarihinde kurulan bu devlet, 29 Ekim tarihi itibarıyla birinci yüzyılı geride bırakıp, ikinci bir yüzyıla daha girmiş oldu.
Kuruluş yıldönümü kutlamaları nedeniyle burjuva klikler arasında yapılan karşılıklı polemik ve atışmalar veya hamleler birbiriyle yarıştı ve birbirini izledi. Türkçü milliyetçi ulusal kanatla, içinde Türkçülüğü de barındıran ama esasta siyasal islamcı ağırlığı olan kanat arasında gerek mecliste ve gerekse de çeşitli alan ve platforlarda karşılıklı atışma ve düellolar birbirini izledi.
Ulusal Türkçü Kemalist kanat cephesinde bulunan eğemen sınıf klik temsilcileri; Erdoğan-AKP iktidarının "Cumhuruyetin kurucu değerleriyle" çalıştığını ve bu değerleri tasfiye etmeye çalıştığını ileri sürerek, bunun üzerinden AKP-MHP iktidarına ve özel olarak da Erdoğan'a yüklendiler. Sahip oldukları belediyeler ve çeşitli sivil toplum kurumlarıyla birlikte geniş çaplı ve kitlesel kuruluş kutlama törenleri organize ettiler. Atatürk ve cumhuriyet kuruluş nezninde milliyetçi şoven hezeyanı ve duyguları alabildiğine kopürttüler.
Ama bu konuda ulusalcı türkçü Kemalist kanat, durduğu yer ve üzerinde yükseldiği siyasi ideojik zemin ve referanslar bakımından kendi cephelerinden haksız da sayılmazlardı. AKP iktidarıyla birlikte "TC" tarihinde bir makas değişikliğine gidildiği ve bu yolda bir "at" değiştirildiği de yadsınamaz objektif bir gerçekti.
Başını ABD emperyalistlerinin çektiği batılı emperyalist güçler "Ilımlı İslam Projesi" ekseninde başta Ortadoğo ve İslam coğrafyasına uygulamaya koyduğu ve dayattığı ve Büyük Ortadoğu Projesiyle de tahkim edip şekil vererek yürütülen emperyalist siyasal sürecin, bu temelde Arap dünyasında çeşitli yöntemlerle önemli iktidar değişikleri yaptığı ve uluslararası düzeyde önemli siyasal yansımaları olduğu da bir gerçekti. İşte tam da böylesine tarihsel süreç ve kesitte, Erdoğan-AKP'nin iktidara taşınması da esasta ABD emperyalistlerinin desteği ve ihtiyaçları doğrultusunda vücut bulmuş ve böyle bir sürecin ürünü ve bölgede önemli bir ayağı olmuştur.
İktidara geldiğinden bu yana 20 yılı aşkın bir süredir, zamam zaman çelişkiler yaşanmış olsa da, esasta emperyalist efendilerinin siyasal, ekonomik ve politik çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Ve de devletin tüm kurumsal dayanaklarını, taşıyıcı kolonlarını (yasama, yürütme,yarğı, güvenlik bürokrasisinde ordu,polis,istihbarat) siyasal islamcı anlayış temelinde tüm devlet yapı ve sistemini dönüştürmeye çalıştığını görüyoruz.
Gelinen aşamada tüm devlet sisteminde ve kurumlarında olduğu gibi toplumsal yaşamda da dinci-islamcı tonun daha ağır bastığını ve her geçen zaman sürecinde de derinleşerek ve yaygınlaşarak devam ettiğine tanık oluyoruz. Bundan hareketle Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında Tarikat ve cemaatlerin toplumsal yaşamdaki yeri giderek daha da kökleşti,genişleyip yaygınlaştı. Devletin bakanlıklarında ve kurumlarında egemenlik kurdular.
Yıllarca yürütülen bu dinci-gerici faşist siyaset, geçmişte büyük mücadele ve bedellerle kazanılmış kısmi düzeyde de olsa ekonomik, demokratik ve siyasal hak ve kazanımları adeta bir bir budadı. Yoksulluğun, açlığın ve sefaletin toplumu teslim almasına yol açtı. Toplum adeta bunaldı ve nefes alamaz duruma geldi. Buna karşı çeşitli alan ve ceplerde mücadele ve direnişler de devam ediyor ama oldukça zayıf ve cılız düzeyde kalıyor. Politik öncüler tarafından toplumsal direniş ve çıkış yolu açılamazsa direniş odaklarının daha da gerileyeceği , zayıflatacağı ve daha da kötüye gideceğimiz bir gerçek.Bu da tüm işçi ve emekçiler, ezilen ve sömürülen halklar için bir felaket olur. Ama unutulmamalı ki, örgütlenme, mücadale ve direniş her tarihsel dönemde çıkışın, özgürlük ve kurtuluşun yolu ve anahtarı olmuştur! Bu tarihi tecrübelerle sabittir.Tek çare, çözüm ve seçenek yolu, insanlığı köleleştirmek isteyen barbarlık sistemlerine karşı direnmek, mücadele etmek ve emekten,özgürlükten ve eşitlikten yana geleceğimizi kurmaktır.
Yazının başında ve girişinde de ifade ettiğimiz gibi, "TC" devleti dağılan fetihçi Osmanlı devletinin kalıntıları özerinden esasta İttihat Terakki gibi soykırımcı bir zihniyet sahibi kadroların bir arayaya gelerek oluşturdukları önderlikle kurulan bir devlettir.
Kuruluş felsefesini ve gıdasını buradan alan bir devlet anlayış ve zihniyetinin, 100 yıllık tarihinde de, Türkiye-Kuzey Kürdistan'da bu tarih boyunca yaşananlardan başka birşey bekleyemezdik Atalarından devraldıkları geleneği tarih boyunca hiç ıskalamadan sürdürdüler ve sürdürmeye devam ediyorlar.
100 yıllık "TC" tarihi işçiler emekçiler, ezilen ulus ve azınlıklar açısından baskı, sömürü,katliam ve soykırimlardan, açlık , yoksulluk,sefalet ve göz yaşından başka birşey üretmemiş, tarih boyunca döne döne ezilenlere karşı devletin zoru ve zülmünü eksik etmemiş, faşist uygulamalarını sürekli kılmış ve buğüne getirmiştir. Tarih boyunca ezilen yığınların ve halkların can düşmanı ve felaketi olmuştur.
Bu tarih aynı zamanda devrimci kitleler, sosyalist ve komünistler açısından,Kürt Ulusal Hareketi açısından, büyük tarihi direniş ve devrimci mücadeleler tarihini ve paha biçilmez ortak tarihi mirası ve hafızayı da ortaya çıkarmış ve yaratmıştır.
Bu yol ve miras üzerinden hareketle, tüm ezilenler ve halklar için örgütlenme,mücadele ve direnişle elde edeceğimiz stratejik alternatif çözüm, Sosyalist Cumhuriyetler Birliğidir.