Normalleşme ya da Yumuşama Denilen  Şey Tam Bir Karartma ve Manipülasyondan İbarettir!

Normalleşme ya da Yumuşama Denilen Şey Tam Bir Karartma ve Manipülasyondan İbarettir!

Günümüz dünyası tüm oluşum ve beraberinde, her geçen gün ve biraz daha büyük tehlikeler ve riskler taşıyan durumuyla yol almaya ve kritik bir kavşağa doğru hızla ilerliyor.

Küresel ısınma ve iklim krizi gibi, mülkiyetçi dünyanın egemenleri olan emperyalist-kapitalist sistemin temsilcilerinin küresel boyutta devasa silahlanma ve militaristleşme olgusu, tüm dünyayı, insanlığı,diğer canlılar alemini ve bir bütün olarak yaşadığımız gezegeni tehdit etmekte, yarattığı büyük çelişki, çatışma, kriz ve dengesizliklerle büyük altüst oluşlara ve kapitalizmin felaketlerine zemin hazırlamakta ve davetiye çıkarmaktadır.

Küresel ısınma ve iklim krizi(ekolojik dengenin bozulması) gibi küresel boyuttaki gelişmeler ve tehditler yıkıcı, tahrip edici ve yok edici boyutuyla  insanlığı, tüm canlı yaşamı ve  doğayı tehdit edip, tüm yaşamı risk ve tehlike sokmaktadır. 

Diğer yandan dünyayı adeta barut fıçısına ve nükleer yığınak ve deposuna çeviren emperyalist-kapitalistlerin militaristleşmede geldiği boyut, dünyanın birçok bölgesinde yarattıkları çatışma, kaos, savaş ve işgaller de, geçmişte yaşanan tarihi tecrübelerden de biliyoruz ki, oldukça tehlikeli bir noktaya doğru hızla ilerliyor. Geçmişte küresel çapta yaşanan savaşların gerek uluslararası düzeyde ve gerekse de bölgesel düzeylerde ne kadar büyük bir yıkım ve felaketlere yol açtığını, insanlığa ne kadar büyük zalimlikler ve kötülükler yaşattığını ve milyonlarca insanın ölümüne ve yine milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilerek göç yollarına düşürüldüğünü ve göç yollarında da yüzbinlerce insanın katliamına ve ölümüne neden olduklarını biliyoruz. 

Ayrıca günümüz dünyasında emperyalistler ve emperyalist bloklar arasındaki rekabet ve pazar kavgasından hareketle, nükleer savaşın iki de bir dillendirilmesi ve nükleer savaş ve saldırıyla birbirini tehdit ediyor olmaları düşünüldüğünde, tehlikenin boyutunun hangi aşamada olduğunu rahatlıkla görebiliriz. 

Mevcut mülkiyetçi egemenlik sistem temsilcilerinin sahip oldukları siyasal, ideolojik, politik ve kültürel yapılanmaları ve anlayışların, sınıfsal doku ve karakterlerinin ve üzerinde varoldukları, yükseldikleri ve kurdukları egemenlik sistemlerinin beslendiği zemin,anlayış ve kaynak itibarıyla bizim için sürpriz değil, tarihsel olarak görülen, bilinen ve yaşanan somut şeylerdir. Sahip oldukları tahakkümcü, sömürücü ve talancı, zor ve şiddet yoluyla, savaş, katliam ve soykırımlarla, hiçbir insani, toplumsal ve meşru değeri olmayan,taşımayan ve tamamıyla haksız, hukuksuz ve adaletsizce herşeyi gasbeden ve ezilen dünya insanlığının üzerinde kurulan  bir diktatörlük ve barbarlıktan ibarettir.

Sahip oldukları bu sistemlerine ve diktatörlüklerine karşı gelişen hak ve özgürlükler,devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesi yürütenler ve bunda ısrar edip, geleceği kazanmak ve inşa etmek için mücadele eden, direnen devrimci, sosyalist ve tüm toplumsal dinamiklere karşı her alanda, her cephede her türlü saldırı ve mücadele yöntemini kullanarak ⁷bastırma, teslim alma, minimalize etme veya da yok etme yöntemlerini devreye sokarak, devlet denen aygıtı ve kurumlarıyla birlikte kendi iktidarlarına ve sistemlerine başkaldıranlara karşı acımasızca mücadele ediyor ve saldırıyorlar. 

İşte, Türkiye-Kuzey Kürdistan 'da egemenlik kurmuş, adına "Türkiye Cumhuriyeti" dedikleri gerici ve desbot devlet de, yazının giriş bölümünde tarif etmeye ve niteliğini ortaya koymaya çalıştığımız dünya emegemenlikçi emperyalist-kapitalist sistemin bağımlı bir gücü- parçası ve bölgesel bir ayağını oluşturmaktadır. 

Türkiye-Kürdistan'da Yaşanan Güncel Durum

Son zamanlarda ve süreçte "TC" temsilcilerinin dilinde ve muhalefet burjuva kliğin konuşma ve gündemlerinde "normalleşme-yumuşama" vb,vs gibi söylemler ve konuşmalarla topluma ve kitlelere şirin görünme adı altında birşeyler şırınga edilmeye ve yedirilmeye çalışılmakta.

Esasen bu durum yerel seçimlerde büyük bir yenilgi alan AKP'nin genel başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, seçim sonrası yaptığı balkon konuşmasında cılız bir şekilde de olsa ( tabi ki aba altından sopa göstermeyi ve tehditler savurmayı da ihmal etmeden) seslendirilmeye çalışıldı. Yenilginin de yarattığı şok ve etkiyle alttan almaya, biraz öncede ifade ettiyimiz gibi tehditleri de elden bırakmayarak genel topluma ve burjuva rakiplerine karşı yumuşama gösterecekmiş gibi görünmeye çalıştı. Ama biz biliyoruz ki, AKP-Erdoğan veya " Cumhur İttifakı" denen yağmacı, talancı, soyguncu, milliyetçi, ırkçı ve islamcı, gerici ve faşist kliğin bu yaptığı tamamıyla bir karartma ve manipülasyondan ibaret.Amaç, topluma ve burjuva rakiplerine şirin görünerek ve böylesi bir görüntü ve atmosfer altında ve yerel seçimlerde açılan gedikleri de göz önünde bulundurarak, tüm devlet kademesi ve organganlarıyla birlikte yeni bir saldırı konsepti oluşturarak, güçlerini toparlamak ve yeniden tahkim etmesi gerekiyordu.

"Normalleşme" ve "yumuşamanın" bunların dilinde ve kafasında ne olduğunu, ne demek olduğunu ve ne anlama geldiğini de,1 Mayıs eyleminde İstanbul'da kitleye nasıl azgınca saldırdığında ve hemen arkasından sonuçlanan Kobani Kuppas davasında, yıllarca içerde siyasi rehine olarak tutulan Kürt siyasi temsilcilerine yağdırılan cezalardan, bunların asla değişmiyecek olan gerçek yüzlerini bir kez daha görmüş olduk. 

Bunların yüzyıllık tarihlerinde ezilen ulusların ve halkların haklarının gasbı, katliamı ve soykırımı üzerine kurulmuş, var olmuş, resmi ideoloji ve resmi tarih olarak da tekçi,şoven bir anlayışın ürünü olarak; işçilere, emekçilere, sosyalistler ve komünistlere,ezilen ulus, halk ve azınlıklara karşı düşmanlıktan başka birşey bulmak mümkün değildir. Zaten böyle bir arayış ve beklenti içine girmek ve ufak da olsa böyle bir iyimserlik taşımak, bu devletin kanlı ve soykırımcı tarihini unutmak veya bilmemek olur ki, bu da halklara ve devrime ihanettir.

Zaman zaman kanlı geçmişlerini-tarihlerini ve yaptıkları zalimliklerini ve katliamlarını gölgelemeye,unutturmaya ve gizlemeye çalışsalar da herşey ayan beyan ortadadır. Tarihsel somut olay ve olgularla ortadadır. Hiçbir güç, tahribat,yalan ve manipülasyonla, yaşanmış bu tarihi gerçekleri karartamaz. 

AKP-Erdoğan İktidarının 22 Yılda Yaptıkları ve Yaşananlar!

AKP-Erdoğan iktidarı; Kemalistler tarafından hep baskıya uğradıklarını söyleyerek ve mağduriyete oynayarak, dönemin uluslararası konjonktürel durum; batı emperyalist güçlerinin ve Nato'nun başını çeken ABD emperyalistlerinin  "Ilımlı İslam" ve " Büyük Ortadoğu Projesi" temelinde dünyaya ve özelikle Ortadoğu coğrafyasına ve halklarına dayattığı emperyalist saldırganlık projesi temelinde ve tümüyle batı ve ABD emperyalislerinin, İsrail'den sonra en önemli siyasi ve askeri gücü olan ve ABD emperyalizminin bölgedeki tetikçisi olarak iktidara getirildi ve taşındı. Hatta ABD emperyalistleri o dönem başat  projeleri olan Ilımlı İslam temelinde devreye soktuğu BOP'nin eş başkanlığına da Erdoğan'ı getirdi. Ve sonrasında 22 yıldır, başta Suriye'ye karşı olmak üzere ve islami cihadistleri örgütleyerek ve arkasında durarak özellikle Kürtlere kan kusturmaya çalıştığını, Suriye'nin ve bazı Kürt bölgelerinin bu çağ dışı cihadist gruplarla birlikte işgaller gerçekleştirdiğini biliyoruz.Bu süre içersinde tüm Ortadoğu'da yaşanan emperyalist saldırganlık ve bölgesel çatışmaların büyük emperyalist güçlerin çelişkilerine oynayarak, yeni Osmanlıcılık hayalleriyle bir adeta bu çatışmaların bir parçası gibi hareket etti.

Bugün bu emperyalist oyun ve saldırganlığın bir parçası ve ayağı olan ve 75 yıldır devam eden; ABD'nin Ortadoğu'da ki yaramaz faşist çocuğu olan Siyonist İsrail devletinin Gazze işgalini ve on yıllardır Filistin Ulusuna karşı yaptığı saldırganlığı ve işgalini, katliamlarını ve acımasızca yürüttüğü soykırımını yaşıyoruz. Aylardır tüm dünyanın gözü önünde başta ABD emperyalistlerinin ve onun arkasında duran diğer batılı emperyalist güçlerin her türlü desteğiyle soykırım yapılmaya aylardır devam ediyor. 

Yazımızın bu bölümünde ve ilk paragrafında, AKP-Erdoğan iktidarının mağduriyete oynayarak geldiğini, ezilmiş, sömürülmüş ve bunalmış kitleleri cezbeden, etkileyen ve arkasından sürükleyen en çarpıcı sloganları da, biz bu toplumu yoksul ve perişan eden 3 Y ile mücadele edeceğiz slogan ve iddiaları olmuştur. "Bu bizim için temel ilke ve parolamızdır" dediler. Ve büyük kitleleri ve milyonları arkasına aldılar.

Peki neydi bu üç şey, üç Y dedikleri?

Yoksulluk, yasaklar, yolsuzluk.

Biz bugüne kadar bu toplumu perişan eden hükümetlerin yarattığı yoksulluğa,yasaklara ve yolsuzluklara karşı mücadele edeceğiz, bu ve benzeri popülist ve manipülatif söylemleri  sürekli dillendirerek kitleri büyük oranda etkilediler ve  iktidara geldiler. Hala da 22 yıldır iktidarlarını sürdürüyorlar. 

Gelin görün ki; üç Y ye (yoksulluk, yasaklar, yolsuzluk) karşı mücadele edeceğiz diyerek iktidara gelenler; "TC" tarihinin gelmiş geçmiş en büyük "korku imparatorluğu"nu kurdular, her türlü siyasi,ekonomik ve demokratik hakları gasp ederek alabildiğine saldırgan ve koyu bir islami tandanslı faşizmi kitleler üzerinde uygulamaya koydular. Yüz binlerce insanı hapishanelere doldurdular ve Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasını adeta yarı açık hapishaneye çevirdiler. İlericiler, devrimciler ve sosyalistlere ve özellikle Kürtlere karşı acımasızca katliamlar gerçekleştirdiler. 

Yolsuzluğa karşı mücadele edeceğiz diye geldiler ama yine hiç abartısız bu devletin tarihinde gelmiş geçmiş hiç bir döneminde bu kadar aleni yolsuzluk bataklığının dibine kadar batmış, ülkeyi, işçi ve emekçileri soyup soğana çevirmiş, başta tüm aile ve çevresini milyar dolarlara boğmuş bir iktidar görülmemiştir. 

Yoksulluğa karşı mücadele edeceğiz diye iktidara gelenler; işçileri, tüm emeğiyle geçinen emekçileri  ve kadınları, çocukları ve işsizleri, "TC" tarihinin en yoksul ve açlık sınırında yoğun bir şekilde yaşandığı ve tüm işçi emekçilerin ve ezilenlerin yoksulluk girdabında kıvrandığı bir döneme getirmiştir. Deyim yerindeyse AKP 22 yıldır yoksul alt sınıf ve tabakalara  din, üst sınıfa, para babalarına ve birlikte ortak çalıştıkları holdinglere para pompalamış ve % 85 lik kesimi yoksulluğun pençesine itmiştir. Yeyip içip köşeyi döndüler, büyük bir şatafat ve zenginlik içinde yaşamaya ve soygunlarına ve talana devam ediyorlar ama "tasarruf paketi" adı altında yine işçinin, emekçinin, emeklinin ve yoksul halkın sırtına biniyorlar. Çünkü vurgun ve talanlarıyla kasaları boşalttılar ve bunun ağır bir tokatını yerel seçimlerde yediler zaten. Denizde su bitti.Bunu kendileri de çok iyi biliyor. Bundan sonra devranı nasıl sürdüreceklerini düşünüyorlar, bunun üzerinde çalışmalar ve plan projeler hazırlıyorlar. Sömürü ve saldırıların daha da yoğunlaştıracağı günler ve süreçler bizi bekliyor demek yanlış olmaz. "Yumuşama-normalleşme" taktiğinin gündeme getirilmesi de devreye sokulacak bu politikaların da  bir girişi ve başlangıcıydı. Zaten bu yüzden yazımızın başlığına da bunun bir karatma ve manipülasyon ibaret olduğunu taşımıştık. 

Bu konuda sonuç olarak şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki; bu devletin tarihinin hiçbir kesitinde ve dönemecinde halka , halklarımıza karşı baskı, zulüm,sömürü, katliam ve soykırımlardan başka birşey getirmemiştir. İşçilere, emekçilere, devrimci ve sosyalistlere,Kürt Ulusuna ve diğer azınlık milliyetlere karşı hep düşman hukuku uygulanmıştır.Özelikle Kürtlere ve Kürdistan coğrafyasına karşı kuruluşundan bu yana ayrı-özel, adeta bir sömürge siyaseti izlenmiş, bugün de bu siyaset, Güney ve Rojava'ya saldırı ve işgalleriyle genişletilerek derinleştirmeye çalışılmaktadır. Bu saldırı ve işgalini genişletmek için bölge gerici ve faşist devletlerle diplomasi ve işbirliği trafiğini sürdürürken,-bölgede olan büyük emperyalist güçler olan ABD ve Rusya'dan icazet almaya çalışmakta veya bu iki gücün çeliskilerinden yararlanmaya (bugüne kadar yaptığı gibi) çalışmakta.Bunda başarılı olurlarsa Kürt Ulusal hareketine ve Kürt bölgelerine planladıkları saldırıyı mutlaka yapacaklardır.

Yani bizler yaşanan tarihi tecrübelerden hareketle, bu devletin ve onun temsilcilerinin ne zamanki " yumuşama-normalleşme"den bahsetseler, ne zamanki şirin görünme rollerine soyunsalar, ne zamanki açılım ve çözüm süreci gibi projelerini allayıp pullayıp (kitleleri peşine takmak için) devreye sokmaya çalışsalar; arkasından büyük saldırı ve katliamlara giriştiklerini geçmişte yaşanan tarihi tecrübelerle biliyoruz. Kanlı tarih bunun tanığıdır. 

O nedenle şuanki özgün durumuyla ve yakın gelecekte gelebilecek saldırı boyutuyla, başta Kürtler olmak üzere, ilerici,devrimci, sosyalist ve komünist güçler örgütler ve partiler buna göre hazırlık yapmalı ve pozisyon almalı.

26 Mayıs 2024