Emperyalist Çatışmalar ve 3. Dünya Savaşı Tehlikesi
Emperyalist Dünya Gericiliği Güçlerinin, Bölgesel Savaşlar Düzeyinde Sürdürdüğü Çatışmaların, Olası 3.Dünya Savaşına Evrilme Tehlikesi!
Dünyada ezilen ve sömürülen tüm sınıf ve katmanlar ve ezilen haklar için; tüm sorun ve problemlerin kaynağı olarak gördüğümüz ve tarif ettiğimiz; baskı, zulüm,sömürü, eşitsizlik ve adaletsizliğin, savaş, çatışma, katliam ve soykırımların nedeni,sebebi ve kaynağı olarak gördüğümüz küresel emperyalist-kapitalist sisteme,yarattığı siyasal toplumsal olaylar ve olgulara karşı, biz devrimci,sosyalist ve komünistlerin sınıf penceresinden bakma ilkesi ve zorunluluğu vardır.
Sınıf biliminin tayin edici ve yol gösterici ışığı altında görüp-öğrenip,bilmek ve kavramak ve buna göre hareket etmek, temel ve stratejik rotamız ve yol haritamız olmalı. Dün ve bugün küresel sistemi çalıştıran oldukça kapsamlı ve derinlikli temel dinamiğin nasıl çalıştığını-işlediğini ve hangi siyasal, ekonomik ve örgütsel zemin üzerinden yükseldiğini ve kendini var ettiğini bilmeden, hangi ana ve temel taşıyıcı kolonlarını görmeden, içinde yaşadığımız küresel dünyayı, egemenlik sisteminin niteliğini anlayıp kavramamız mümkün değildir. Dolayısıyla da tüm sorun ve problemlerin kaynağı olarak tarif ettiğimiz ve gördüğümüz bu ucube sistemin alternatifini de örgütleyip üretemeyiz.
Emperyalist dünya gericiliği ve bunun komuta merkezleri ve tüm emperyalist güçlerin dünya çapında izlediği politika ve siyaset sahnesi ve bu siyasetin gerek küresel boyutta ve gerek de bölgesel boyutta yarattığı kaos, yıkım, yağma, talan ve katliamlar ortada. Tüm vahşeti ve acımasızlığıyla kirlenmiş, yozlaşmışlığı ve çürümüşlüğüyle tüm dünya insanlığının ve bizlerin gözleri önünde yaşanıyor, yaşatılıyor ve bize adeta bir film izletir gibi izlettiriyorlar.
Günümüz dünyasının ezilen, sömürülen işçi emekçileriyle ve ezilen dünya halklarıyla, emperyalist-kapitalist burjuva ve tüm egemen sınıflar ve güçler arasında ki çelişkiler o kadar derinleşmiş ve aradaki makas o kadar açılmış ki, bunun ezilen yığınlar açısından yaşanabilir ve sürdürülebilir bir tarafı kalmamıştır. Açlığın, yoksulluğun ve toplumsal sefaletin kol gezdiği, salgın hastalıkların yığınların yakasından düşmediği, milyonları kırımdan( korona salgınında olduğu gibi) geçirdiği, dünyada 1.5 milyarın üzerinde insanın açlık ve yoksullukla yaşam savaşı verdiği bir dünyada yaşıyoruz.
Keza yine kapitalist barbarların doğaya karşı izlediği kuralsız, sınırsız ve doyumsuz aç gözlü politikaları, sömürü ve saldırılarından dolayı yarattıkları ekolojik dengesizlikler, küresel ısınma ve iklim krizi gibi yaşadığımız gezegeni ve tüm canlı yaşamı tehlikeye sokan,tehdit eden ve bir yıkım ve felakete doğru sürükleyen, kapitalizmin kendi felaketini de adım adım hazırlamaktadır.
Kapitalist sistemin işleyiş yasası,anlayış ve mantığından kaynaklanan, yarattığı küresel ısınma ve iklim krizi gibi büyük sorun ve problemlerin yanında; emperyalist egemenlerin küresel boyutta devasa silanlanma ve militaristleşme trendi ve hızı ,bunun yarattığı büyük çelişki,çatışma ve bölgesel savaşlar, emperyalist güçlerin yürüttüğü hegemonik ve pazar savaşları, nükler savaş riskini de düşündüğümüzde büyük oranda tüm dünyayı ve insanlığı tehdit etmeye devam etmektedir.
Ayrıca buğun dünyayı adeta barut fıçısına ve nükleer yığınak ve deposu haline getiren emperyalist-kapitalistlerin silahlanma ve militaristleşmede geldiği boyut ve nokta; dünyanın birçok bölgesinde yarattıkları kaos, çatışma, savaş ve işgaller de, geçmişte yaşanan tarihi tecrübelerden biliyoruz ki, oldukça kritik ve tehlikeli bir noktaya doğru hızla ilerliyor. Geçmişte küresel boyutta yaşanan iki dünya emperyalist paylaşım savaşının, gerek uluslararası düzeyde ve gerekse de bölgesel düzeylerde ne kadar büyük ve trajik yıkım ve felaketlere yol açtığını, insanlığa ne kadar büyük zalimlikler, soykırımlar, acı ve kötülükler yaşattığını, açlık ve yoksulluğun tavan yaptığını, milyonlarca insanın ölümüne, milyonlarca insanın yaralanmasına, sakat kalmasına ve yine milyonlarca insanın savaş ve çatışmalardan dolayı yerinden yurdundan edilerek göç yollarına düşürüldüklerini ve yüzbinlerce insanında bu yolculuklarda açlık, sefaletten ve yapılan katliamlarla katlediklerini biliyoruz. Yani dünya emperyalist güçler tarafından kan gölüne çevrilmiş ve her iki dünya emperyalist paylaşım savaşında kimi verilere göre can kaybı 80 milyondur.
Ayrıca günümüz dünyasının son süreçlerinde emperyalistler ve emperyalist bloklar arasındaki çelişkiler, rekabet , pazar kavgası ve bölgesel düzeyde sürdürdükleri çatışmalardan dolayı giderek kızışan, şiddetlenip keskinleşen, nükleer saldırı ve savaşın ikide bir dillendirilmesi, nükleer savaş ve saldırıyla birbirini tehdit ediyor olmaları düşünüldüğünde, ezilen dünya halkları açısından tehlike ve tehdidin hangi boyut ve aşamada olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Mevcut mülkiyetçi egemenlik sisteminin kendisi ve sistem temsilcilerinin sahip oldukları siyasal,ideolojik, politik ve kültürel şekillenişleri ve anlayışların, sınıfsal yapı ve karakterlerin, üzerinde yükseldikleri ve kurdukları egemenlik sisteminin beslendiği zemin anlayış ve ideolojik kaynak itibarıyla, yaptıkları bu insanlık dışı politikalar bizim için sürpriz değil. Tarihsel olarak görülen, bilinen ve yaşanan somut olay ve tarihi gerçeklerdir. Çünkü emperyalist kapitalizmin temsilcilerinin dünya görüşü ve bu temelde kurdukları sistemleri, tahakkümcü, sömürücü ve talancı, zor ve şiddet yoluyla, savaş , katliam ve soykırımlarla, hiçbir insani, toplumsal ve meşru değer taşımayan,olmayan ve tamamıyla, haksız, hukuksuz,adaletsiz ve herşeyi zor ve şiddet temelinde gasbeden, el koyan ve ezilen dünya insanlığının üzerinde kurulan bir diktatörlük ve barbarlıktan ibarettir.
Sahip oldukları gayri meşru, sömürücü küçük bir azınlığın ezilen büyük yığınlar üzerinde kurdukları bu sistemlerine ve diktatörlüklerine karşı gelişen hak ve özgürlükler, devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesi yürütenler ve bunda ısrar edip, geleceği kazanmak ve inşa etmek için mücadele eden, direnen devrimci- sosyalist ve tüm toplumsal dinamiklere karşı, her alan ve cephede her türlü mücadele yöntemini kullanarak; bastırma, teslim alma, minimalize etme veya da imha ve yok etmeyi devreye sokarak, devlet denen aygıt ve kurumlarıyla birlikte, kendi iktidarlarını ve sömürücü sistemlerine baş kaldıranlara karşı acımasızca mücadele ediyor ve saldırıyorlar. Sınıfların ve devlet olgusunun ortaya çıkışından bu yana ezenle ezilenler arkasındaki tarihsel süreç ve kavga kesintisiz bir şekilde devam ediyor.
Emperyalist Oyun Kurucuların Uzun Bir Süredir(1945'ten beri) Sürdürdükleri Bölgesel Savaş Taktiği ve Bunun Bir Dünya Şavaşına Dönüşme Olasılığı ve Tehlikesi!
Tarihsel olarak sürece baktığımızda emperyalist devletlerin ve oluşturdukları öne çıkan blokların uzun bir süredir, 2.emperyalist paylaşım savaşından bu yana; bölgelerde var olan ve tarihsel arka planı olan sorun ve problemleri ve çelişkileri kullanarak, bunları sürekli canlı ve diri tutarak, kaşıyarak, bununla birlikte bu sorunlar ve çelişkiler bağlamında işbirlikçilerini yaratıp kışkırtarak ve bir ölçüde buna bağlı olarak kitle temelini oluşturarak, stratejik hedefleri doğrultusunda genel egemenlik ve bölgesel hakimiyet siyasetini hayata geçirmeye ve tesis etmeye çalışmaktadırlar. Şunu da anti parantez olarak belirtmeliyim ki, 2.Emperyalist paylaşım savaşından bu yana (1945) tekrar bir dünya savaşı evet olmadı ama o tarihten bu yana emperyalist ve işbirlikçilerinin çıkardıkları bölgesel savaşlarda, iç savaş ve çatışmalarda dünya çapında 80 milyonun üzerinde insan öldü. Yani deyim yerindeyse emperyalist-kapitalist haydutlar ve bu sistemin temsilcileri hiç boş durmadı. Emperyalist güçler ve bloklar, stratejik olarak gerek bölgesel ve gerekse dünya çapında daha çok yayılma ve genişleme siyasetini uygularken, bölgelerin jeopolitik ve jeostratejik pozisyonu ve önemi üzerinden, bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynakları üzerinden, dünyanın diğer bölgelerine yayılma, hakimiyet kurma, dünya emperyalist kapitalist egemenlik sisteminde daha çok söz ve yetkiye sahip olma ve pazarları daha da genişletme ve dünya pastasından daha büyük pay alma stratejik hedefiyle hareket etmektedir.Bunu yaparken bölgenin siyasi,etnik,sınıfsal,dini ve kültürel şekillenmesinden hareketle, bölgenin özellikle sorunlu, problemli gerilimli fay hatlarına oynamayı çok severler.
Bu özellikleri bağlamında emperyalistlerin ve blokların geçmişten bugüne kadar yöneldikleri ve hakimiyet kurmak istedikleri veya rakip emperyalist ve bloklardan almaya çalıştıkları diğer bölge ve alanlarda olmuştur ama, tüm bu bölgelerin en başında Ortadoğu,Balkanlar ve Kafkaslar olmuştur. Ortadoğu bu özellik ve niteliğini tarih boyunca hep taşımakla birlikte, şuanda da bu özellik ve önemini taşımaya devam etmekle birlikte, yine Ortadoğu merkezli İsrail ve Filistin sorunu ve çatışması, Suriye, Lübnan, Irak, İran-İsrail-Amerika gerginliği,Yemen vb.Ve dört parçada Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesi ve bölgesel devlet ve güçlerle süren mücadelesi. Diğer taraftan emperyalistler ve bloklar düzeyinde süren ve önemli bir hegemonya alanı olarak öne çıkan Ukrayna'da devam eden savaşı şuan dünyanın gündeminde olan önemli ve hassas alanlar olarak ifade etmemiz gerekiyor. Ayrıca Tayvan meselesi de ABD ve batılı emperyalist güçler tarafından zaman zaman dünyada süren çatışmalı alana dahil edilmeye çalışılmaktadır.
Ortadoğu coğrafyası tarihsel olarak geçmişten bugüne sahip olduğu büyük enerji kaynakları, jeopolitik ve jeostratejik özelliği nedeniyle, sahip olduğu dini,etnik, sınıfsal,ulusal,sosyal ve kültürel yapısı ve derin toplumsal çelişkileriyle emperyalistlerin hep at oynattığı ve at koşturduğu bir saha olmuştur.Emperyist saldırganlık, isgaller,bölgesel ve iç savaş ve çatışmaların hiç eksik olmadığı bir bölge olmuştur.
Bu bölgenin sürekli çatışmalı halinin nedenlerini biraz önce ifade etmem yanında; bir diğer çok önemli ve temel sorunlarından iki tanesi de; bölgenin tarihi boyunca var olan ve çözülmeyen , yakıcı ve bölgede var olan çatışmalı durumun önemli bir yanını teşkil eden Filistin ve Kürt Ulusal özgürlük mücadelesidir. Bu iki sorun-diğer sorunlar yanında- bölgedeki çatışma ve savaş potansiyeli taşıyan,tetikleyen, bölgenin en önemli ve hayati sorunlarından biridir. Son İsrail ve Filistin çatışmasının tüm dünyayı nasıl etkilediğini hep birlikte gördük ve yaşadık.
Emperyalist Siyasetin Dünya Ölçeğindeki Genel Durumu!
Emperyalist-kapitalist egemenlikli çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Somutta öne çıkmış (dünyada) üç kutup ve üç bloktan bahsedebiliriz. Birincisi; başını ABD emperyalizminin çektiği batılı emperyalist güçlerin NATO şemsiyesi altında askeri yapılanma, ekonomik yapılanma olarak Dünya Bankası,Dünya Ticaret Örgütü vb kurumları ve her yıl yapılan Davos, G7, ve G 20 gibi toplantı ve yapılan zirvelerde dünya siyasetine yön vermeye çalışıyorlar.
İkincisi; bu emperyalist blokla dünya çapında siyasi,ekonomik ve askeri olarak en büyük rekabeti yürüten, başını Rus ve Çin emperyalistlerin çektiği Şangay bloku ve oluşumu.
Üçüncü; Avrupa Birliği( AB)merkezli dünya siyasetinde ve rekabetinde yer almaya ve etkin olmaya, NATO şemsiyesi altında ve korumasında-zaten bu blokun önemli devletleri Nato"nu da üyesidir- başını Alman ve Fransa'nın çektiği emperyalist blok her ne kadar dünya siyasetinde kendi kurumlarıyla etkin olmaya çalışsa da ve zaman zaman bazı çıkışlar yapmış olsa da, genellikle ABD ile dünya siyasetinde birlikte hareket ediyor. Deyim yerindeyse daha çok ve ağırlıklı olarak ABD emperyalistlerinin yörüngesinde hareket ediyor. Ukrayna'da süren savaş meselesinde bunu çok net gördük. Keza İsrail ve Filistin çatışmasında da öyle. Tarih boyunca İsrail'in hamiliğini yapan ve esasta Gazze'deki Filistin soykırımının bir numaralı faili olan ABD'nin, hepsi peşine takıldılar ve adeta sıraya dizildiler.
Ama şunu açık ve net olarak ifade edebiliz ki; bugün emperyalist dünya siyasetinde, hegemonya,rekabet ve pazar mücadelesinde aşağı yukarı dünyanın tüm kıtalarında, bölge ve coğrafyalarında kafa kafaya mücadele eden, siyasi, ekonomik ve askeri olarak giderek daha da çelişkilerin keskinleştiği sürece doğru ilerleyen ,önderliğini ABD emperyalistlerinin yaptığı batılı emperyalist güçlerle, başını Rus ve Çin emperyalist güçlerin çektiği Şangay bloku arasında kıyasıya bir mücadele cereyan etmektedir. Bu da tüm dünyayı ve insanlığı tehdit etmektedir. Çünkü gelinen aşamada nükleer tehditler havada uçuşmaktadır.
ABD ve arkasına aldığı batılı emperyalist güçler Nato bayrağı ve şemsiyesi altında sürekli saldırgan ve genişleme siyaseti ve hamleleri yaparak, dünyadaki siyasi iklimi daha kaotik zemin üzerinden germekte, provakatif çıkışlarla çatışmalı süreci daha üst boyutlara tırmandırarak dünya çapında bir savaş ve çatışmanın çıkma tehlikesini ve riskini artırmaktadır. Ukrayna'da ki savaş bu kışkırtıcı politika ve siyasetin ürünüdür. Rus emperyalistlerinin burnunun dibine girerek sıkıştırmak, etki alanını daraltmak veya onu çatışmaya ve savaşa zorlayarak zayıf ve güçsüz düşürmek ve arkasından esas hedefleri olan pasifike ,Çin'in durdurulmasına ve yükselişine yönelmek.ABD emperyalizminin temel ve stratejik siyaseti bunun üzerine şekillenmekte ve oturmaktadır. Yani bir halk deyimiyle ' "dananın kuyruğu" esas bu sahada kopacak.Aşağı yukarı tüm siyasi,askeri gözlemcilerin, burjuva ideologların ve devrimci sosyalist cephedeki analistlerin genel kanı ve öngörüsü bu yönde.
Ama şu da bir gerçek ki, emperyalist kapitalizmin genel değişmez bir yasası,işleyişi, anlayış ve mantığı vardır ki; büyüyen,yoğunlaşan kapitalist sermaye, daha da büyümek ve yaygınlaşıp genişleme için kendine alan arayacak ve yayılma sahasını genişletmek isteyecek ve bunu zorlayacaktır. Pazar mücadelesini kıyasıya sürdürecektir.Kapitalizmin var olma ve işleyiş yasası budur, bunu koşullar. Dolayısıyla, emperyalist-kapitalist sistem ve hakimiyet-rekabet- var olduğu sürece emperyalistler arası savaş ve çatışmalar kaçınılmazdır.
Bunu dünya savaşı için de söyleyebiliriz. Genel bunalım ve krizlerin tetiklediği ve çelişkilerin daha da keskinleştiği ve üst boyuta taşındığı süreçlerde de bir dünya savaşı olma olasılığı da olacak ve ihtimal dahilindedir. Emperyalistler ve bloklar arasındaki son yaşanan süreç bu durumun oraya doğru evrildiği eğilimini gösteriyor.
Bu konuda bildiğimiz Lenin yoldaşın özlü ve ünlü bir sözü vardır: 'Ya devrimler savaşları önleyecek, ya da savaşlar devrimlere yol açacak' der.
Gerçekten gerek 1.Emperyalist paylaşım savaşı sonrasında Rusya'da 1917'de Büyük Ekim devriminin gerçekleşmesi, gerek 2.emperyalist paylaşım savaşı sonrası, Mao yoldaş ve ÇKP önderliğinde büyük Çin devriminin ve Balkanlar'da gerçekleşen devrimci-sosyalist devrimlerin olması iktidarların kurulması ve dünyanın üçte birinde proletaryanın kızıl bayrağının dalgalanması bir tesadüf olmasa gerek. Ama tabiki böylesi süreçlerde örgütlenmiş güçlü komünist partilerin olması belirleyici ve şart.
Yani çare ve çözüm devrimci-sosyalist ve komünistlerde.Bu potansiyele,bu güce ve stratejiye sahibiz. Yeter ki bu perspektifle hareket edelim.
07 Temmuz 2024