İsviçre’de Konut Sorunu Yok, Aşırı Kar Hırsı Var!

İsviçre’de Konut Sorunu Yok, Aşırı Kar Hırsı Var!

İsviçre’de yaşanan konut krizi, halk nezdinde sadece artan talep ve yetersiz konut arzından ibaretmiş gibi görünsede, gerçekte sermaye gruplarının, bankaların, konut tekellerinin aşırı kar hırsının sonucudur ve güncelliğini koruyan bir krizdir. Bu kriz, barınma hakkının, halkın temel bir ihtiyacı ve hakkı olmaktan çıkarılıp piyasa aktörleri/kapitalistler/kapitalist tekeller için bir kar kapısı haline getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. İsviçre gibi “refah” seviyesi yüksek bir ülkede dahi konut ve kira sorunu bu kadar ciddi bir problem haline geldiyse, bunda kapitalist sistemin temel işleyişindeki çarpıklıkları görmek gerekir. Özellikle son yıllarda artan kira fiyatları, enerji maliyetlerindeki keskin artışlar, gıda ve sağlık sigortası primlerinin sürekli zamlanması, gelirlerdeki yetersiz artışlarla birleşerek İsviçreliler, göçmenler ve mülteciler başta olmak üzere işçi sınıfı ve tüm emekçi kesimin yaşamını gittikçe daha da zorlaştırmaktadır.

Kriz Yok, Sermaye-Tekeller-Bankalar Var

İsviçre’deki konut krizinin ardında, piyasayı elinde bulunduran ve konutları yalnızca kâr odaklı bir yatırım olarak gören büyük sermaye grupları/emlak tekelleri ile bankaların rolü vardır. Konut piyasasına hakim olan tekeller, arzı kısıtlayarak fiyatları sürekli olarak yukarı çekmekte ve alım gücü düşük olan halkın barınma hakkını hiçe saymaktadır. Bu çarpıklık, İsviçre gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi konutun gelir seviyesi düşük kesim için erişilmez bir lüks haline geldiğini, kapitalizmin temel insan ihtiyaçlarını dahi kar hırsına feda ettiğini tüm çarpıklığıyla gözler önüne sermektedir.

Özellikle 2023-2024 döneminde hızla yükselen kira fiyatları, bu kar odaklı sistemin en görünür sonuçlarından biridir. İsviçre genelinde pek çok şehirde kira artışları %5-10 arasında seyretmekte, bazı büyük şehirlerde ise bu oran %15’i bulmaktadır. Bu durum, başta düşük ve orta gelirli aileler olmak üzere halkın geniş kesimlerini ekonomik olarak daha da zora sokmaktadır. Her yıl yinelenen bu artışların temelinde, artan kiralardan yüksek kâr elde eden ve konut piyasasını elinde tutan emlak tekellerinin çıkarları vardır. İsviçre halkının çeşitli dönemlerde yüksek kira ve konut sorununu dile getiren protesto ve gösterilerine rağmen İsviçre Devleti, konut tekellerine yönelik bir düzenlemeye-kısıtlamaya gitmemekte, hatta yıllar içerisinde çıkarılan çeşitli yasalarla büyük sermaye gruplarının karlarına kar katmasına zemin sunan politikalara imza atmaya devam etmekte, konut sorununu daha da derinleştirmektedir.

Bankalar da konut krizinin önemli bir parçası durumundadır. Konut inşa kredileriyle halka borç veren bankalar, yükselen faiz oranlarıyla kârlarını arttırırken, kira/faiz ve yaşam maliyetleri altında ezilen halkın yükünü daha da ağırlaştırmaktadır. Özellikle düşük gelirli göçmen ve mülteci kesimler, bu sistemin acımasız kurallarından en çok etkilenenlerdir. Pek çok göçmen ve mülteci, zaten var olan konut sorununa eklenen ayrımcı politikalar nedeniyle de aylarca bütçesine uygun bir ev bulmakta zorlanmakta; bu da onların toplumsal hayata dahil olmalarını ve güvenli bir barınma hakkına erişmelerini engellemektedir.

Kar Sömürüsü Giderek Büyüyor

Son yıllarda İsviçre’de enerji maliyetleri, gıda fiyatları ve sağlık sigorta primlerindeki hızlı artış, işçi sınıfı ve dar gelirli halkın yaşamını daha da zorlaştırmaya devam ediyor. Elektrik ve doğal gaz gibi enerji kalemlerindeki zamlar, hanehalkı bütçelerinde ciddi bir yük oluştururken, gıda ve sağlık giderlerinin artması, en temel ihtiyaçlara erişimi bile tehdit etmektedir. İsviçre, refah seviyesi yüksek bir ülke olarak bilinse de bu refah, büyük oranda sermaye sahiplerinin elinde toplanmış durumdadır. İsviçre'de işçi sınıfı ve emekçi kesimler, emeklerinin karşılığında aldıkları ücretlerle, sürekli artan yaşam maliyetlerini karşılamakta zorlanmaktadır. İşçi maaşlarına yapılan zamlar enflasyonun altında kalmakta, bu da halkın alım gücünü sürekli olarak düşürmektedir.

Bu durum, özellikle mülteciler ve göçmenler için daha da derin bir sorun haline gelmiştir. Bu kesimler, zaten ayrımcı ve dışlayıcı politikaların hedefinde olmaları nedeniyle düşük gelirli, ağır ve emek yoğun işlerde çalışmak zorunda kalmakta ve temel ihtiyaçlarını karşılamada dahi ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Artan kira ve diğer yaşam giderleri en çok göçmenler ve mülteciler üzerinde etkili olmaktadır. Bu, kapitalist sistemin ayrımcı politikalarının en belirgin ve acımasız sonuçlarından biridir.

Göçmen ve Mültecilerin Barınma Hakkı Yok Sayılıyor

İsviçre devleti, resmi söylemlerinde toplumsal eşitliği savunuyor gibi görünse de, pratikte mültecilere ve göçmenlere yönelik ayrımcı bir politika izlemektedir. Göçmenlerin ve mültecilerin konutlara erişimini zorlaştıran uygulamalara-yaklaşımlara devletin sessiz kalması, aynı zamanda ırkçı- ayrımcı yapıların varlığını sürdürmesini sağlamaktadır. 

Konut hakkına ulaşımdaki ayrımcı uygulamalar, göçmenlere sadece yüksek kira fiyatlarıyla yansımamaktadır, aynı zamanda barınabilecekleri bir ev/konut ararken karşılaştıkları (ırkçı) önyargılarla da gündeme gelmektedir. Göçmen ve mülteciler bununla da, ayrımcılığın bu biçimleriyle de karşılaşmaktalar ve mücadele etmek durumunda kalmaktadır. Aylarca ev aramak durumunda kalan mülteci ve göçmenler, yaşayabilecekleri bir konut bulsalar bile kimliklerinden ötürü konut kiralamakta ciddi zorluk yaşamakta, bu da onların İsviçre toplumu içerisinde yaşamlarını daha da zorlaştırmakta ve sosyal hayata sağlıklı bir şekilde dahil olamamalarına yol açmaktadır.

Kapitalizmin Karşı Barınma Hakkını Savunalım

İsviçre’de yaşanan bu konut krizi karşısında, geliştirilecek çözümler, ilk başta konutun kapitalist piyasadan bağımsız bir insan hakkı/barınma hakkı olarak görülmesini gerekmektedir. Öncelikle devletin, konut tekellerine ve büyük sermaye gruplarına karşı bir denetim ve sınırlama mekanizması getirmesi zorunludur. Diğer taraftan ise, sosyal konut projelerinin arttırılması ve dar gelirli kesimlerin makul fiyatlarla barınabileceği alanların kamu eliyle inşa edilmesi gerekmektedir.

İsviçre’deki konut krizi, sermaye sahiplerinin kâr hırsı, bankaların piyasaya egemen olması ve devletin ayrımcı politikalarının bir sonucudur. Kapitalizmin temel çelişkilerinden beslenen bu kriz, konutun bir insan hakkı olarak değil, zenginleşme ve sermaye edinme aracı olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Sosyalist bir bakış açısıyla, bu krizden çıkış ancak, halkın ihtiyaçlarının öncelik olduğu, konutun bir yatırım değil, yaşam/barınma alanı olarak değerlendirildiği bir sistemle mümkündür.

Birleşik Sosyalist Mücadeleyi Büyütmeliyiz

Toplumun en kırılgan kesimlerinin, yani mülteciler, göçmenler ve dar gelirli çalışan halkların konut hakkına erişimini sağlamak ve yaşanabilir koşullar sunmak, kapitalist sistemin değil, ancak toplumsal dayanışmanın ve kamusal politikaların öncelendiği bir düzenin mümkün kılabileceği bir hedeftir. Bu bağlamda, İsviçre’de konut krizi, kapitalist yapının bir göstergesi olarak kalacaksa, bu krize karşı direnen halk ve örgütlü halk güçleri, sermaye sahiplerinin bu aşırı kâr hırsına karşı sosyalist bir toplum inşa etme mücadelesini büyütmelidir.

İsviçreli politik örgütler ve göçmen dayanışma grupları konut hakkını savunmak ve kapitalist sistemin ve büyük sermayedarların yarattığı eşitsizliğe karşı durmak için giderek daha fazla örgütlenmektedir. Bu gruplar, çeşitli eylemlerle halkı bilinçlendirmekte ve toplumsal baskıyı artırarak sermaye gruplarına karşı seslerini yükseltmektedir. Konut hakkının bir sosyal hak olduğunu vurgulayan bu hareketler, halkın kâr amacına kurban edilmemesi için sermaye karşısında birleşik bir direniş sergilemektedir. Bizlerde İDHF olarak bulunduğumuz her alanda bu politik mücadelenin içerisinde yer almalı, ayırımcılığa karşı isviçre halkıyla, onların örgütlü güçleriyle buluşmalı, birleşik mücadeleyi büyütmeliyiz. Yürütülen mücadeleyi sosyalist bir gelecek perspektifiyle büyütme gayreti asli temel politik yönelimimiz olmalıdır.

Caner Kaya

Bu yazı ilk olarak İDHF Bülteni Kasım Sayısında yayınlanmıştır