
Georges Abdallah: Zamanın Zincirlerini Kıran Direniş
Prometheus, yapılması istenmeyeni yaptığı için; ateşi tanrılar topluluğunun bir ayrıcalığı olmaktan çıkarıp insanlığa sunduğu için, bitip tükenmeyen ve her gün yenilenen bir cezalandırmaya maruz kalmıştır.
Tarih, tanrılar denilen ayrıcalıklı sınıfla, insanlık denilen ezilen sınıflar arasında bir mücadele arenasıdır. Her zaman olmasa da, bazen bu ayrıcalıklı sınıf içinden birileri Prometheus misali hakikat arayışına çıkar ve ezilen sınıfların ilhamı, ışık tutanı olurlar.
Bugünün Fransa zindanlarında, kayaya zincirlenmiş bir Prometheus gibi bir siyasi tutsak var: Georges Ibrahim Abdallah.
Georges Abdallah, Lübnan’da Marunî Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Öğretmenlikle başladığı hayat hikâyesine; FHKC içinde İsrail işgalciliğine karşı savaşçılığı, ardından Lübnanlı bir devrimci örgüt olan FARL’ın kuruluşunu ve faaliyetini sığdırdı.
1980’li yılların başında Fransa’da ABD ve İsrail’in askeri-diplomatik hedeflerine gerçekleştirilen eylemlerin faili ve suç ortaklığı gerekçesiyle 1984’te tutuklanmış ve ardından 1987’de ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.
Georges Abdallah hakkında yıllardır sayısız haber gördük:
"Tahliye ediliyor, “tahliye edilecek”, “tahliye kararı verildi”, “tahliyesi bekleniyor”, “karar şubatta açıklanacak” başlıkları, 1999’dan bu yana düzenli olarak karşımıza çıktı. Öyle ki, siyah-beyaz televizyon dönemlerinin ‘Arkası Yarın’ kuşağının beklenen yeni bölümü gibi, ya da çıkışı olmayan bir labirentte karanlık bir döngüye düşmek gibi...
Ve kırk yılı aşan bir süre sonra karşımızda “bir türlü tahliye edilmeyen Georges Abdallah” gerçeği var.
Georges Abdallah’ın serbest bırakılması, sanki mitolojik bir hikâyedeki gibi, kapıyı açacak anahtarın bir tılsımla bulunmasını bekliyor.
O kapının anahtarı gizemli bir boyutta değil; dünyamızın üzerine çöken ceberrut emperyalist gerçekliğin elindedir.
O, bu ellerin yaktığı ateş çemberinden geçerek, kırk yıllık mahpus yaşamında ve mahpusluk öncesi yaşamında zulmün gadrine karşı isyan bayrağını hiç elinden düşürmeden dalgalandırarak, aman dilemeden nice bedeller ödeyerek bugüne gelen Georges Abdallah… Bundan dolayı o sadece “tahliye edilmeyen” bir siyasi tutsak değil; tarih yazan ve zamana yön veren devrimci politik bir mesajdır.
Bugünlerde Türkiye-Kuzey Kürdistan burjuvazisi ve Kürt ulusal kamuoyunda “umut hakkı” tartışılıyor.
Geçmiş dönemlerde Türk devleti bu konuda Avrupa İnsan Hakları kurumlarının eleştirilerine ve mahkûmiyet kararlarına konu olmuştu.
Peki ya bu kurumların ortaklarından olan Fransa? “İnsan haklarının beşiği”, “Aydınlanmanın kalesi” denilen Fransa?
Fransa’da “umut hakkı” değil, bol bol yapılan aydınlanma retoriği ve hukuk maskesi altında sürdürülen bir hukuk garabeti ve insanlık ayıbı olarak karanlık bir esaret var: Georges Ibrahim Abdallah.
Georges Abdallah’ın tahliyesi meselesi, çeşitli gerekçelerle reddedilen, ertelenen ya da ötelenen bir süreç değil; bilerek ve isteyerek engellenen bir rehin alma tutumu, hatta ABD emperyalizminin ve Siyonist İsrail’in soğuk elleriyle yavaş yavaş boğmak istediği, idamsız infazla cezalandırılan bir idam muamelesidir.
Politik tutsaklığın sebebi yalnızca ideolojik propaganda, politik görüşler ya da muhalif tutumlar değildir; sistemin normatif çerçevesine yönelik olarak çeşitli araçlarla yapılan yapısal karşı çıkışlardır. Modern burjuva devletler politik tutsaklığı bu şekliyle kabul etmemekte ya da politik tutsaklığa güdük anlamlar biçmektedir. Şiddet uygulama tekeli dahil birçok ideolojik aygıtı ve kontrol mekanizmasını elinde bulunduran modern burjuva devletler, “hukukun üstünlüğünü” esas aldıklarını söylerler. Bu nedenle bir kişinin “siyasi nedenlerle” mahpus edildiğini kabul etmek, hukukun taraflı ve araçsal işlediğini zımnen kabul etmek anlamına gelir. İşte bu yüzden devletler politik tutsaklık statüsünü kabul etmezler. Politik tutsaklık tanımını daraltırlar ya da tüm davaları “adli vakalar” ve “organize işler” başlığı altında toplayarak, murat ettikleri zulüm politikalarını, kirli işlerini ve haksız savaşlarını görünmez kılmak isterler.
Devletlerin politik tutsaklığı vakayı adlileştirerek gizleme eğilimi, Georges Abdallah davasında çarpıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. Abdallah’ın eylemlerini “terör faaliyeti” olarak sunmak, işlediği iddia edilen suçtan dolayı pişmanlık duymasını, af dilemesini istemek; onun politik kimliğini görünmez kılmaya çalışmaktır.
ABD öncülüğündeki emperyalist kampın ve Siyonist devleti koşulsuz destekleyen güçlerin önemli bir aktörü olan Fransa’da, 1999’dan beri şartlı tahliye için uygun olmasına rağmen, Georges Abdallah’la iligili 11’den fazla tahliye talebi reddetmiştir.
Son olarak, Şubat 2025’te Paris Temyiz Mahkemesi, Abdallah’ın tahliye kararını, diplomatların ailelerine tazminat ödenmesi şartına bağlayarak (öncesinde de Fransa Terörle Mücadele Dairesi'nin itirazını dikkate alarak bir tahliye kararını reddetmişti) ertelemiştir.
Abdallah bu talebi “direnişe ihanet” olarak görerek reddetmiş olsa da, 19 Haziran’daki duruşmada avukatı tazminat için hazır olunduğunu bildirmiştir. Ayrıca Lübnan devleti, tazminatı ödeyeceğini beyan etmiştir.
Bu yazı kaleme alındığında duruşmaya (17 Temmuz) saatler kalmıştı ve bu duruşma, Abdallah’ın Lübnan’a dönüp dönemeyeceğini, serbest bırakılıp bırakılmayacağını belirleyecekti.
Duruşmadan önce uluslararası dayanışma kampanyaları yürütüldü ve 14 Temmuz’da Toulouse’da, 16 Temmuz’da ise başta Paris olmak üzere Fransa genelinde, bazı Avrupa şehirlerinde ve Fransa konsoloslukları önünde eylemler gerçekleşti.
Georges Abdallah’ın davası yalnızca bir bireyin serbest bırakılması değil; Filistin direnişinin ve teslim alınamayan politik tutsakların mücadelesinin sembolüdür.
Bahsedilen bu son duruşmanın sonucu öngörülemez olsa da, Georges Ibrahim Abdallah zindanlarda kızıl direnişin ve onurun ilhamı olarak var olmaya devam edecek ve başta tüm politik tutsakların, özelde ise Georges Abdallah’ın serbest bırakılması talebi haykırılmaya devam edecektir.
Duisburg'dan bir ADHK aktivisti