Hayat Yeni Serüvenlere Gebe!

Hayat Yeni Serüvenlere Gebe!

Hayat yeni serüvenlere gebe ama her gebelik kutsanmaz; bazıları saklanır, bazıları bastırılır, bazıları henüz adı konmamış bir tehlike gibi görülür. Çünkü yeni olan, eski düzenin uykusunu bozar. Uyanmak istemeyenler, değişimi hep gürültü sayar.

İnsan dünyaya geldiğinde özgür değildir; özgürlük sonradan öğrenilen bir disiplindir. Önüne konanla yetinmemek, sana öğretilenle yetinmemekle başlar. Soru sormayan zihin, en konforlu hapishanedir. Anahtarı cebindedir ama kapıyı çalmayı hiç denememiştir.

Düzen, devam edebilmek için unutmayı öğretir. Unutmak bir erdem gibi sunulur: Eski acılar, eski haksızlıklar, eski sözler… Oysa hafıza politik bir eylemdir. Hatırlayan insan, yönetilmesi en zor insandır. Çünkü hatırlamak, karşılaştırmayı; karşılaştırmak ise itirazı doğurur.

İktidar sessizliği sever; çünkü sessizlik düzenli görünür. Gürültü ise genellikle adaletin ayak sesidir. Bu yüzden huzur söylemi çoğu zaman bir bastırma tekniğidir. Gerçek huzur, çatışmasızlıkta değil, yüzleşmede doğar.

Belki de en büyük yanılgı, hayatı bireysel bir hikâye sanmaktır.

Oysa her “ben”, görünmez bir “biz”in içinde nefes alır. Etik, bu farkındalıkla başlar; politika ise onu eyleme dönüştürdüğümüzde. Kendi hayatını kurtarmaya çalışan insan, çoğu zaman başkasının hayatını tehlikeye attığını fark etmez; çünkü bireysellik, sistemin en sessiz ideolojisidir.

Hayat bireysel bir yolculuk gibi anlatılır; oysa birey çoğu zaman kolektif bir kaderin taşıyıcısıdır. Başkasının yüküyle ağırlaşan omuzlar, en sahici etik soruyu sorar: “Bu böyle mi olmak zorunda?” Politika tam da bu sorunun kamusal alanda yankılanmasıdır.

Zaman ilerlemez; birikir. Ertelenen her adalet, geleceğin vicdanına borç yazılır. Ve borçlar, er ya da geç tahsil edilir. Bu yüzden tarih sürprizlerle doludur; ama bu sürprizler, aslında uzun süredir görmezden gelinen gerçeklerin dönüşüdür.

Hayat yeni serüvenlere gebe çünkü insan, tamamen teslim olmayı henüz öğrenemedi. Çünkü hâlâ düşünenler var, hâlâ rahatsız olanlar, hâlâ “başka türlü”nü hayal edenler. Ve bazen bir hayal, en örgütlü güçten daha sarsıcıdır.

Belki de en radikal tutum şudur: Dünyayı olduğu gibi kabul etmemek.

Çünkü kabul, çoğu zaman suç ortaklığıdır.

Şafak Özer