Dost Kalabilmenin Sorumluluğu!
Biz bu çıyan sofrasında her zaman sesimiz kısılana ; soluğumuz kesilene kadar bağır bağır bağırıyoruz. Bir çığlığa dönüşüyor bazen bu haykırış, kimi zaman da sıkılı yumruklarla barikatlarda, dağ başlarında, sokaklarda söylenmiş bir direniş türküsü oluyor gülmeyi bilen çocukların dilinde, an gelir içerdeki tutsakların sesi oluruz; mahkumların haykırışı bizler için bir emanettir artık dışarıdakilere iletilmesi gereken.
Ve biz o sorumluluğun farkındalığıyla çalarken kapıları, zaman tersinden akıyor şimdi. Her gün bir yerinden çarmıha geriliyoruz, yok artık o uğruna ölümlere gidip geldiğimiz sevda güzellikleri. Düşmanın karşısında gerileyen direniş , güçlükler karşısında iradi bir duruş gösteremeyiş an be an kapatıyor sevda gözeneklerini. Her gün dirhem dirhem koptukça yaratılan değerlerden aslında birbirimizden; en sonda da kendimizden uzaklaşmış oluyoruz. Ve eriyiş böylece start almış oluyor. Dağılmanın panzehiri bilinç ve sevdanın harmanlanmasından oluşan inançla dört elle sarılmaktır değerlerimize.
Bir türlü tam bir açıklama getirilemeyen değer kelimesinin sözlük anlamı: Bir toplumda bulunan insanların çoğunluğu tarafından üzerinde ittifak edilmiş, kabullenilmiş, paylaşılmış ve kişisel ve toplumsal hayatı düzenleyen her türlü duygu, düşünce ve davranış ve kurallarıdır. Mücadelenin döşünde ödenen bedellerle su yüzüne çıkarılmış kültürel değerler bizleri birbirine bağlayan, altıncağa yürüyenlerden oluşan bir toplum yarattı ve yaratmaya da devam ediyor. Kendine has yaşamı olan bu toplumu bir arada tutan üzerinde herkesin hem fikir olduğu değerlerdir. Kavganın yaratmış olduğu devrimci ve demokrat değerler bizleri devrimci kılar. Değerler yok olunca bir anlamda kişi de yok olur çünkü o kişiyi var eden özellikler silinmiştir, dolayısıyla öyle bir birey , devrimci şahıs da artık yoktur.
Günümüzün ağır koşullarında mücadelenin sürekli kan kaybetmesi, sosyal medya kullanımı, ahlaki değerlerin zayıflaması, sevgi ve saygı eksikliği, bencillik , eğitimsizlik, para kazanma hırsı devrimci değerlerin özünden uzaklaşılmasını beraberinde getirmiştir. Bu da otomatikman toplumda bir dağılmaya; kişiler arası birlikte olma, birlikte haraket etme noktasında büyük çözülmelere sebep olmaktadır. Ve değerlerdeki bu bilinç silikliği zamanla devrimci demokrat toplumun erimesine sebep olacaktır.
Devrimci bir toplumu, yapıyı koruyabilmenin yolu o toplumun bireylerini yaratılmış değerlerle tekrardan bir kalıba dökmekten geçer. Bunu başara bilirsek gerçekten de kökleri çok derinlerde olan bir kültür , yaşam tarzı yaratabiliriz.
Özellikle genel toplumda yozlaşmanın had safhaya çıktığı: “ Alçaklığın, hainliğin, iki yüzlülüğün, puştluğun … kısacası cümle kokuşmuşluğun at oynattığı bu dönemde tutsak düşmüş yoldaşlara ya da ölümsüzlerimizin yakınlarına sahip çıkmak bir anlamıyla bizi var eden kültüre, değerlere sahip çıkmaktır. Düşmanın elinde tutsak olan yoldaşlara karşı büyük bir sorumluluk içinde hareket etmeliyiz. Her şey bir bedel istiyor, yoldaş olabilmenin ve yoldaş kala bilmenin de bir bedeli, sorumluluğu var. Öyle haybeden yoldaş olunmuyor kavganın zorlukları her alanda ve her yerde.
“ Toplumsal mücadelenin en diri ve örgütlü alanlarından biri olan hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik sistematik saldırılar artarak sürmektedir. Devrimci tutsakların kan ve can bedeli mücadeleler sonucu elde ettiği bütün kazanımlar gasp edilmekte, tecrit ve izolasyon saldırısı derinleştirilerek tutsaklara teslimiyet dayatılmaktadır. Kendi burjuva hukukunu dahi ayaklar altına alan AKP-MHP faşist iktidarı, hapishanelerde en insani ihtiyaç ve temel gereksinimleri bile hukuksuz ve keyfi bir şekilde gasp etmektedir. Hali hazırda hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik sürdürülen saldırı ve hak gasplarının başında infaz yakmalar, sürgün işkencesi, hücre cezaları, iletişim cezaları, basın yayın yasakları gelmektedir. Özellikle son süreçte sürgün işkencesi ve ağır hücre cezalarıyla devrimci tutsaklara yönelik saldırılar daha da derinleştirilmiştir. Yine hapishanelerde yüzlerce hasta tutsak bulunmaktadır. Şimdiye kadar tedavileri yapılmadığı ve tahliye dilmedikleri için onlarca hasta tutsak yaşamını yitirdi. “*
Bizlere düşen görevlerden biri de: Politik tutsakların maruz kaldıkları tüm baskıları, haksızlıkları, hukuksuzlukları kamuoyuna taşımak ve bu doğrultuda bir kamuoyu oluşturmaktır. Ekonomik destek de gereki ancak bu diğer sorumluluklardan kendimizi azad ettik anlamına gelmemeli. s
İnsanın birey olması ahlaki değerlerle gerçekleşir. Devrimci demokrat olabilmesi de yine aynı şekilde devrimci ahlak, kültür ve devrimci değerlerle hayat hakkı bulur. Devrimci değerler içselleştirilmeden devrimci bir mücadeleden söz edilemez . Devrimci değerleri; değerler skalasının en üstüne yerleştirip, bu değerleri yaşayacak bir kişilik gelişimi olmadan mücadelenin zorluklarına göğüs gelebilecek bir iradi duruş göstermek hayal olacaktır.
“ Dostlarımızın, yoldaşlarımızın, tutsakların yürekleri acılarla şişip nasırlaştı, kızgın demire değen elleri su toplayıp kabardı, ateşe ve demire dayanır oldular o eller. Yürekleri acıyla dövüle dövüle çelikleşti. Yalnız orda ta dipte küçük bir çekirdek, gözyaşı gibi titriyor mavisiyle havanın. Kız çoçuklarının percemleriyle, oğlanların afacanlığı kaynatıveriyor o damlayı. Bir ses arıyoruz şimdi, yeni bir şarkı için çocukların ilk sözcüğü gibi umutla, sevinçle duyulacak bir ses çünkü umutsuzluk yasaktır. Don vuran ağaç sürgün verecek, kaya çatlayacak tohum yeşerecektir. Ama susmaktan sesinizi yitirdiniz. Artık nasırlaşmış diliniz. “# Bu suskunluğa umut olabilmek için tırnaklarımızı geçirip toprağın sırtına, dört kapı dört koldan yağmur olup düşebilmeliyiz acılarını süpürmek için kapılarını açanların yüreklerine. Bunu başaramadıkça bir yanımız hiç bize ait olmayacak.
# —Sesimi Arıyorum, Sennur Sezer’in şiiriden alıntılanmıştır.
Erdal