
Dökülen Yaşlar Sonraki Kadını Kurtarmıyor
Kapıları çalan benim, kapıları birer birer…
Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler…
Hiroşima’da ölmedim. Bir balkondan atıp "intihar etti" dediler. Oysa hikayem, benden önce yok edilen milyonlarca kadınla aynıydı: Kendi irademle yaşamak istediğim için, beni "malı" sayanların yasal zulmüne kurban gittim. Katledildim; Failim, sistemin ödüllendirdiği biriydi, kısa bir hapis cezasının ardından serbest bırakıldı.
Örgütlü bir kadın olarak karşı koymam gerektiğini artık biliyordum. Çünkü bu erk sistemi, onun koyduğu görünen-görünmeyen yasalara biat etmeyen kadınları öldürme hakkını kendinde buluyordu. Ve bu karanlık kabus hepimizi takip ediyordu. Bir canavara dönüşmüş, her gün aramızdan birini, ama onun istediği gibi davranmayan birini, yani arkadaşlarımızdan birini alıyor; kendi geri zihniyetiyle katlediyordu. Artık susmak istemiyordum. Ah edip vah edip inlemelerim, ağlamalarım kar etmiyordu. Bunlar bundan sonra canavarın aramızdan alacağı bir kadını kurtarmıyordu. Yaşamanın tek yolu, örgütlü bir şekilde bu düzenin değiştirilmesiydi. Ve ben bu köhne sistem yıkılsın diye bütün yetmezliklerimi, kavga içerisinde durmadan verilen o emeklerle, diğer yoldaşların da desteğiyle aşmalıydım. Gösterilmesi zorunlu direniş buydu. Aksi, yapılmış her şeyin “doğru” olduğunun ve kadınların “canavarın yasalarına” uymadıkları için cezalandırılmalarının normal karşılanmasıydı.
İlk başta bu devasa yıkım makinasına karşı kendimi çaresiz hissediyordum. Ta ki her gün aramızdan bir arkadaşımızın bu makine tarafından alınmasına dayanamayacağım raddeye gelene kadar. Çünkü ben bir anaydım. Diğer anneler gibi benim de çocuklarım var. Anayım işte… Gözlerinin içine baktığımda hayatın anlamını yeniden bulduğum iki güzel kızım var. Onları yarın bu canavara öldürtmemek için bir şeyler yapmalıydım. Hem kendimi hem kızlarımı geliştirerek, bu düzenin var olan karşıtlarıyla birlikte bu düzene mücadele etmeliydim.
Dökülen gözyaşlarının bir sonraki kadını bu makineden kurtarmadığını hepimiz biliyoruz. İşte bu yüzden, her an kötülük üreten bu çarklara karşı örgütlü güçle direnmeliydik. Bireysel tepkilerle hiçbir şey değişmezdi; oysa örgütlü direniş, bu sistemi temellerinden sarsabilirdi.Örgütlü Kadın Hareketinin Gücü: Somut Örnekler
Örgütlü Kadın Hareketinin Gücü: Somut Örnekler
Üretimden Gelen Gücün Göstergesi – İzlanda 1975
24 Ekim 1975’te İzlanda’da kadınlar tüm işleri, ev işlerini ve çocuk bakımını durdurdu. Ülkedeki kadınların %90’ı bir günlüğüne durdu. Bu, hem ekonomiyi hem toplumu şoke etti. Ertesi yıl, İzlanda parlamentosu eşitlik yasası çıkardı; 1980’de Vigdís Finnbogadóttir, dünyanın ilk burjuva anlamda demokratik kadın cumhurbaşkanı seçildi.
Zamanla daha adil bir toplum inşa edildi—iklim müzakerelerinde kadın liderliği, daha kapsayıcı barış süreçleri gibi örneklerle devam ediyor.
Kürt Kadın Hareketi (RJAK, KJB, KJK vb.)
Kürt kadın hareketi, 1980’lerden itibaren özellikle PKK içinde kadınların ayrı örgütlenmesiyle gelişti. 1993’te ilk kadın taburu kuruldu, 1995’te ise kadın ordusu. Daha sonra Koma Jinên Azad (KJA), Koma Jinên Kurdistan (KJK) ve Güney Kürdistan’da Kurdistan Özgür Kadın Hareketi (RJAK) gibi yapılar ortaya çıktı. Bu örgütlenmeler sadece silahlı mücadeleyle sınırlı kalmadı; ideolojik, sosyal ve siyasal alanda da kadınların sesi oldu.
Kitlesel Farkındalık – Ni Una Menos (Arjantin, 2015–)
Chiara Páez’in öldürülmesi, Haziran 2015’te Buenos Aires’te 300.000’den fazla kadının “Ni Una Menos” diye haykırmasına yol açtı. Bu dalga Latin Amerika’ya yayıldı.
Sonuç: Feminist politikalar hayata geçti, kürtaj hakkı Arjantin’de 30 Aralık 2020’de yasal hale geldi, bu örgütlü mücadele sayesinde.
• Sistem, kültürü ve din üzerinden kurduğu normlarla kadını nesneleştiriyor. Bunu bireysel direnişle kırmak imkânsız.
• “Yığınlar halinde örgütlenmeden güç doğmaz.” Tek başına isyan, ama binlercesi toplumu sarsar.
Örgütlü hareketle:
• Kadın birey olarak tanınır.
• Şiddetten korunur.
• Ekonomik ve siyasal hayatta söz sahibi olur.
• Toplumun demokratikleşmesine katkı sağlar.
• Ve en önemlisi: Kadın özneleşir.
Şu anki sessizliğe, “birileri yeter” diyerek örgütsüzlüğe sığınmak, kendini özne olarak görmemek demektir.
Oysa örnekler gösteriyor: Örgütlü kadınlar, sistemin duvarlarını yıkmıştır.
Şimdi sıra bizde:
Yoldaşça el ele, çığ gibi büyüyerek o karanlığa karşı örgütlenmeli, varlığımızı bir hareketle göstermeliyiz. Çünkü örgütlülük, özgürlüğün yapı taşıdır.
Erdal Ekinci