“Bizim Vergilerimizle Yaşıyorsunuz”un Arkasına Saklanan Irkçılık!
BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin 2023 raporuna göre dünyada toplam mülteci sayısı 110 Milyon kişi olarak açıklandı.Bu sayı 2022 yılında yine aynı kurumun raporlarında 108 Milyon kişi olarak geçmektedir. Yani son 1 yıl içerisinde 2 Milyon insan daha yaşam alanını farklı sebeplerle terk etmek zorunda kalmıştı.Bu sayının 2024 yılı sonunda Ukrayna savaşı Filistin Soykırımı gözüne alındığında çok daha yüksek 120 milyon gibi bir rakama ulaşması kuvvetle muhtemeldir.
1990’lara kadar Sosyalist Ülkeleri ötekileştirip dünyaya “Özgürlükler” vaad eden başta ABD olmak üzere emperyalist-kapitalist dünyanın, bu ülkelerde yaşanan karşı-devrimler ve geriye dönüşler ile genişleyen hareket alanı sonrasında, pazar savaşları ve üretim anarşisi ile insanlığı kısa sürede getirdiği noktada kitlesel yok oluşun bir adım öncesi oldu.
2022 yılı sonu itibariyle farklı ülkelere sığınma başvurusunda bulunan insanların %52’i Suriye,Afganistan ve Ukrayna’dan gelmekteydi.Afganistan’ı 25 yıl süreyle işgal eden NATO üyesi ülkelerin,Türkiye ve Katar üzerinden Cihadist çeteleri eğiten, silahlandıran ve finansa eden ABD ve AB ülkelerinin ve son olarak Rusya’nın ekonomik hegemonyasını kırmak adına Ukrayna ile savaşa girmesini adeta teşvik eden AB ve ABD’nin bu ülkelerden kendilerine sığınan mültecilerden şikayet etmeye ne kadar hakları vardır ? Sağ popülist politikaların temel siyaset argümanı olarak zayıf ve savunmasız olanları seçmesi yeni bir durum değildir.Avrupa sağı da bu konuda mülteci düşmanlığını faşizmin kitle tabanını genişletme,kendi burjuvazinin suçlarını gizleme ve dikkatleri başka yöne kaydırmak için son 10 yıl içerisinde fazlasıyla kullanmaktadır.
Dünya üzerindeki 110 milyon mültecinin %75’i sanılanın aksine “gelişmiş” ülkelerde değil, yoksul ülkelerde yeniden yaşamlarını kurmaya çalışmaktadır.Son 10 yıl içinde yaşanan mülteci göçlerinin ezici bir kısmı AB ya da ABD’ye değil Türkiye,İran ve Kolombiya'ya doğru gerçekleşmiştir.
2023 yılında 121 ülkede 6.355.788 Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Sadece Suriyeli mültecilerin % 50,6’sı Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye’de geçici koruma altında olan Suriyeli sayısı 3.214.780’dir.(**)
AB ve ABD savaş sebebiyle göç veren ülkelerdeki çatışmaların birincil dereceden sorumlusu iken bu ülkelerden yaşam hakkını korumak adına kaçan insanları da komşu yoksul ülkelere verdikleri komik maddi destekler ile engelleyerek görece “insani” koşullarda yaşamlarını kurmalarını dahi engellemektedir.Akdeniz ne Meriç işte tam da bu “görünmez” duvarlardan kaynaklı adeta bir mülteci mezarlığına dönüşmüş durumdadır.
Emperyalist ülkelerin dünya pazarları üzerindeki hakimiyet alanlarını genişletme iştahları üzerinden giriştikleri bölgesel savaşlar sonucunda ortaya çıkan mülteciler dışında ikinci büyük mülteci grubunu da sömürü ilişkilerini sorunsuz yürütebilmek adına gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerdeki anti-demokratik rejimlere verdikleri destek sonrası mültecileşen “muhalifler” oluşturmaktadır.Bu konuda Almanya eski başbakanı Merkel’in iktidara geldiği ilk günden itibaren Erdoğan’a verdiği destek en somut örneklerdendir. Devrimciler, Kürtler, İşçiler, Kadınlar, Lgbti+'ler, sokak hayvanları vb vb ona destek vermeyen,savunmasız,ya da sermaye sınıfının çıkarlarına ters düşen tüm kesimler üzerinden devlet terörü estiren, asker oyları, kayyım darbeleri, mühürsüz oylar vb “şaibeli” seçim oyunları ile “seçilmiş diktatör” olarak iktidarını sürdüren Erdoğan yaşadığı her krizde AB ve ABD’nin ekonomik, siyasi yardımı ile adeta ayakta tutulmaktadır. Dünyaya “demokrasi” dersi veren ve çıkarlarına ters düşen İran, Afganistan, Venezuella gibi ülkelere “demokrasi”(savaş) ihraç etmek için fırsat kollayan AB ve ABD, başta Türkiye olmak üzere açık faşizm uygulayan diktatörlükler ve hala meydanlarda kılıçla idamlar yapılan petrol zengini Arap monarşileri söz konusu olduğunda ya “tarafsızlığını” hatırlamakta ya da desteğini gizleme gereği dahi duymamaktadır.Unutmayalım ki bir kimse eğer komşusunun evini kundaklıyorsa, kendi evini de kaybetmeye ya da yeni “misafirlere” hazır olmalıdır.
Yaşadığımız ülke olan İsviçre’de sosyal yardım alan hemen herkesin en ilerici İsviçreliden en gericisine kadar sıklıkla duyduğu ve insanlara kendilerini parazit gibi hissetirmeyi amaçlayan cümle “bizim vergilerimizle yaşıyorsunuzdur”. Benzersiz doğası, meşhur çikolataları ve her derde deva çakıları ile meşhur İsviçre’de oldukça “tuhaf” ve nedendir “bilinmez” 2014 çıkan ve 2015’ de yürürlüğe giren bir kanun ile basına sızan banka verilerine ilişkin haber yapmak 3 yıla kadar hapis cezası kapsamında yasaklandı.(***) Bu yasağın sebebini tahmin etmek aslında çokta zor değilken 2022 yılında İsviçre’nin köklü bankalarından Credit Suisse hakkında basına sızdırılan ve toplamda 100 Milyar dolardan fazla bir tutarı kapsayan 18.000 müşteriye ait bilgilerini deşifre eden skandal ile aleni olan aynı zamanda ifşaa da oluyordu. Bu çok “değerli” müşterilerin kısa özetine baktığımızda karşımıza çıkanlar Euronews’ten alıntıyla : “Credit Suisse hesaplarında milyonlarca dolar değerinde para bulunduran kişiler arasında Ürdün Kralı II. Abdullah, Mısır'ın devrik lideri Hüsnü Mübarek'in iki oğlu, Pakistan istihbarat şefi General Akhtar Abdurrahman'ın oğulları, Venezuelalı hükümet yetkilileri, İtalya'nın en büyük mafya organizasyonlarından Ndrangheta'ya yakın isimlerden Antonio Velardo gibi isimler var.
Tunus, Libya, Suriye ve Yemen gibi ülkelerden üst düzey hükümet yetkililerinin de özellikle 'Arap Baharı' döneminde ellerindeki paraları İsviçre bankasındaki hesaplarına aktardıkları dikkat çekiyor.
Ayrıca Kazakistan'da Nazarbayev'in yerine geçen Devlet Başkanı Cömert Tokayev, Nahçıvan lideri Vasif Talibov'un oğulları Rıza ve Seymur Talibov, ocak ayında istifa eden Ermenistan eski Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan, Sırp uyuşturucu baronu Rodoljub Raduloviç ve Cezayir eski Devlet Başkanı Abdulaziz Buteflika'nın da Credit Suisse bankasında hesap açtığı ortaya çıktı.
Organize Suç ve Yolsuzluk Raporlama Projesi, Kazakistan Devlet Başkanı Tokayev'in oğlu Timur Tokayev için Credit Suisse bankasında geçmiş yıllarda hesap açtığı ve oğlunun adına İsviçre'nin Cenevre, Versoix ve Saint Prex şehirlerinde üç ayrı villa satın aldığını yazdı.” (****)
Vergileri konusunda oldukça “hassas” olan İsviçrelilerden bu ülkeye iltica eden mülteciler olarak tutarlılık adına beklediğimiz aynı hassasiyeti bizim ülkemizden ve halkımızdan faşist diktatör ve bürokratları tarafından çalınan ve bankalarına aktarılan değerler konusunda da göstermeleridir.Doğaldır ki bir hırsızla işbirliği yapmak ve çalıntı mal satmak en hafif tabirle oldukça ahlaksızcadır.
*https://www.rescue.org/eu/article/110-million-people-displaced-around-world-get-facts?gad_source=1&gclid=Cj0KCQjw28W2BhC7ARIsAPerrcKsYQhB-Krv-x9UQEnE7zF1WUxRVF9qevbVhPR4o1ybgf72J2BYnqcaAvaqEALw_wcB
**UNHCR ın 2023 raporu
***https://tr.euronews.com/2022/02/21/credit-suisse-ten-s-zd-r-lan-belgeleri-isvicre-bas-n-neden-yazam-yor-bm-ne-diyor
****https://tr.euronews.com/next/2022/02/21/suisse-s-rlar-devlet-baskanlar-is-insanlar-ve-generallerin-isvicre-bankas-ndaki-hesaplar-s
Sinan Bakır
Bu yazı ilk olarak İDHF Bülteni Eylül Sayısında yayınlanmıştır.