Rüzgar ve Biz!
Zalimlerin sofrasında parası olmayanlara, fakirlere, baldırı çıplaklara yer yok. Aslına bakarsanız, bu dünyada onlara yer yok. Çünkü her şey para; sağlık para, eğitim para, barınmak para . Hepsi bir avuç insanın elinde. Onlar, ölçüp biçip olacaklara karar veriyorlar. Biz hep onlar için çalışıp, bunun karşılığında da onların bize layık gördüğüne razı olacağız. Haksızlık etmemek için şunu da itiraf etmeliyiz ki: Sürekli bir karşı koyuş var fakat bu ses çok cılız ve hemen devlet tarafından şiddet yoluyla ya da tutuklanarak bastırılıyor. En ufak bir hak arama mücadelesinin bile önü devlet zoruyla kesiliyor. Geriye kalan devrimci şiddet de zaten uzun süredir herkesin özlemi oldu. Bu koşullarda insanlar ne kadar sistemden hoşnut olmasalarda kendilerini can pahasına sahiplenecek bir yapı göremediklerinden seyirci durumuna düşürülmüş oluyorlar.
Sözün kısası: Dünyaya hüküm eden egemenler savaşma ruhunu, dişe diş , kıran kırana mücadele etmeyi de bizden aldılar. Zamanın ağır koşulları altında kendi kodlarımızdan uzaklaşır olduk. Ve bir şey yapılmadıkça o makas gitgide açılıyor. İlk çıkışla bugün arasında nitel farklılıklar oluşuyor. Yaşananlara seyirci kaldıkça bizi biz eden değerlerden uzaklaşıyoruz. Geldiğimiz durumu da gayet normalmiş gibi telakki ediyoruz.
Şu an yaşadıklarımız gerçekten ürkütücü. Tek başına dünyanın gözü önünde altmış bine yakın insan katledildi. Bu tiranlar sömürdükleri insanları kontrol altında tutma noktasında çok çok hünerliler. Bunu da dünyanın gözünün içine bakarak ve bizlere rağmen yapıyorlar; o ağzında tükürecek dili olanın bir serçe gibi başı koparılamayacağını idda edenlere rağmen. Devrimci_ demokrat kimliğin de içi boşaltılıyor. Bu kadar dökülen kan, öldürülen kadın ve çocuklar varken, sömürü düzeni gırla gidiyorken, ekolojik denge tarumar edilmişken; protesto etmek bir yürüyüş, iki sloganla sorumluluk yerine getirildi demek sırıtıyor bu kadar zulümün içinde.
Bizde kendi gücüne güvenmek esastır. Ancak yapılanlara bakıp yapılması gerekenleri düşününce güven olgusunda bir sorun yaşandığı kesin. Güven nereden gelecek, zalimler bizden aldıkları güveni bize geri vermeyeceklerine , gökten de inmeyeceğine göre biz onu kendi değerlerimizde aramalıyız. O değerlere dört elle sarılıp ora üzerinden tekrardan ayağa dikilmeliyiz. Kağıda yazmakla sağdan esen rüzgar durulmuyor bedenini siper etmelisin o rüzgara . Evet bu sağı tersine döndürmek için sayfalarca yazmaya gerek yok hepimizin görüp bilinçe çıkardığını anlatmaya da gerek yok, yüreğini çıkarıp fırlata biliyor musun bunca kan emicinin üzerine?
Değişmeyen tek şey değişim. Doğaldır ki bizler de değişiyoruz. Bu değişim olumlu yönde de olabiliyor olumsuz yönde de. Bu kadar gerileyiş bizlerin doğru yöne doğru gitmediğini gösteriyor. Kendimizi tekrardan değerlerle kalıba dökmedikçe , bu gidişi tersine çevirmek zor. Bu durumda örs ne olacak çekiç ne olacak? Halk sevgisi ve devrimci bilinç ışığında kendimizi gözden geçirmeliyiz. İnsanlarımızın sistemin dişlileri arasında, ezildiği, korkutularak sindirildiği şu günlerde cüret edip bir adım ileri çıkmadıkça esen rüzgarın zararları devam edecektir.
Erdal