Kolektifinle Çözüm Ol! Pratiğinle Örgütle!
"Birleşerek Kazanacağız" şiarıyla başlatılan ADHK’nın kampanyası örgütlenirken, üç irade beyanıyla yola çıkıldı. Çözümün öznesi olma,pratiğin öncüsü olma ve kollektifi örgütleyici olma. Kısaca, süren olumsuz gidişata dur deyip müdahale etme perspektifiyle yola çıkıldı ve aslında her dönemin ihtiyacı olan bir kampanya olarak da tanımlandı.
Çözümün Öznesi olmak, dışarıdan bir elin gelip de sihirli bir şekilde sorunları çözeceği şeklinde algılanmamalıdır. Sorunların çözümleri birlikte yapabileceğimiz şeylerdir çünkü bizlerde bu sorunların bir parçası ve öznesi olduğumuzun bilincindeyiz ve bu yüzden, çözümün öznesi olma iradesini ortaya koyduk. Bu aynı zamanda bir özeleştiri olarak da algılanmalıdır ama bunun yanında esas olarak ortaya koymak istediğimiz perspektif, sorunun öznesi olanların aynı zamanda çözümün de öznesi olması gerektiğidir. Hem toplumsal anlamda hem de saflarımızda bu perspektifin yaşam bulması, çok az görülen bir durumdur ve yaşadığımız tıkanma ve gerilemelerde önemli bir etkendir. Bireyciliğin kutsandığı günümüzde bu bizim bir gerçekliğimizdir çünkü insanlar çözümün öznesi olmaya başladıkça aslında sorunun da bir parçası olduklarıyla yüzleşmek ve kendilerine de dokunmak zorunda kalacaklardır. Bu yüzleşme ve dokunma gerçekleştiğinde ilerlemenin önü açılacaktır. Fakat gerçekleşmediği durumlarda ise tıkanmalar ve gerilemelerden kurtulunamayacaktır.
Bireysel yaşantımızda, diğer bireylerle olan ilişkilerimizde, kurum çevresindeki insanlarla veya kurum faaliyetçileriyle olan ilişkilerimizde sorunların hep ortaya çıkacağı bir gerçektir. Sorunların olmayacağı bir dünya hayali, idealist bir bakış açısıdır. Bundan dolayı, yaklaşımımızı birkaç sorunun çözülmesiyle sınırlamak yerine, farklı da olsa her sorunda yaşama geçirebileceğimiz genel bir çözüm perspektifi geliştirmemiz gerekmektedir. Bu perspektif belki bütün sorunları çözmese bile, insanların olaylara yaklaşımlarını geliştirecek bir perspektif olmalıdır.
Kurumumuz içerisinde, müdahale edilmediği yada eksik müdahale edildiği için büyümüş birçok sorun olduğunu gözlemlemekteyiz ve elbette sorumluluğun bir parçası konumundayız. "Hayat boşlukları affetmez" şeklinde genel bir söylem vardır ve bu tamamen bilimseldir. Müdahale etmediğimiz sorunlar yerinde durmaz, başka bir boyut alır ve derinleşir. Yapmadığımız şeyler, biz yapalım diye beklemez ve akar gider. Yapmadığın ve müdahale etmediğin şeyler için ileride daha yüksek düzeyde bir müdahale gerekli olur ve bu çok zor olur. Kurumumuzun kendi politik hattında ve kitlesiyle olan ilişkilerindeki tıkanmanın esası buralara dayanmaktadır ve bu hep birlikte aşabileceğimiz bir durumdur. Bu tespitten dolayı söyleyebiliriz ki, çözüm perspektifimizin olmazsa olmazı, zamanında müdahale etmek ve sorunun üzerinden atlamamaktır. Müdahale etmediğimiz veya eksik ettiğimiz, politik yönelimden,örgütlenme biçimlerine ve kitle ilişkilerine kadar olan herşeyi atlamadan, açık açık tartışarak ve birlikte çözümler üreterek aşacağız.
Çözüm perspektifinde ikinci kuralımız, sorunları direkt muhattaplarıyla ve olabildiğince kollektifi de dahil ederek çözmek olmalıdır. Muhattaplarıyla temas etmeden, sorunları başka yerlerde sürekli dillendirerek başkaları üzerinden çözmeye çalışmak, dedikodu kültürüne ve ilişkilerde zedelenmeye yol açar. Böyle bir yöntem hem varolan sorunları çözmez hem de yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açar. Örgütlülüklerimizde yaşanan birçok sorunun bireysel nedenlerden çıktığı ve bu nedenlerin oluşmasında bu güvensizlik ortamının önemli bir etken olduğu görülmektedir.
Çözüm perspektifinde üçüncü kural empati meselesidir. Bu hem karşıdakinin koşulları içerisine kendini yerleştirebilme yetisidir hem de sorun olarak gördüğün karşıdaki kişiyle eşit derecede kendini de sorunlu olarak görme yetisidir. Bu çok temel bir bakış açısıdır. Bütün sorunlarımızın çözümünde binanın temeli şeklinde algılanması gereken bir açıdır
Pratiğin öncüsü olma iradesi, dolaysız ve ne olursa olsun pratiğin içinde olma iradesidir. Bu, bu irade beyanında bulunanların hem kendisine hem tüm kurum kitlesine hemde tüm ezilen sınıfa yaptığı çağrıdır. Bu sistemin karşısında olmamızın ve isyan etmemizin koşulları ortadan kalkmamıştır. Kurumlar zayıf da olsa dağınık da olsa, sömürü, savaş ve zulüm devam etmektedir. Pratiğin öncüsü olma iradesi, haksız savaşlar, zulüm, milliyetçilik, ırkçılık,sömürü devam ederken ve azgınlaşırken, saf ve dolaysız olarak susmama ve karşı çıkma iradesidir. Bütün teorilerin aslında dolaysız pratikten çıktığı unutulmamalıdır. Birşeyler yapılıyorsa teori vardır ve anlamlıdır. Eleştirdiğimiz ve sorun gördüğümüz şeylerin içinde yer alarak ve müdahale ederek ancak değiştirebiliriz ve çözebiliriz. Dışarıdan ürettiğimiz teoriler boşlukta uçup gitmeye mahkum olacaktır. Bir dernekte nöbet tutuyorsak, kahvaltı hazırlıyorsak veya bir etkinlikte canla başla çalışıyorsak devrimin ve sosyalizmin teorisi anlamlı olur. Söylemek ve yapmak arasında çok sıkı ve katı bir tutarlılık olmalıdır yani "söylüyorsan yapacaksın" ifadesi ilkesel bir ifade olmalıdır. Diğer türlü olacak şey, ciddiyetsizlik,güvensizlik ve çürümedir.
Kollektifi örgütleyici olma meselesi, örgütlenme sorununa dair bir irade beyanıdır. Dönemsel olarak bizim açımızdan ayrı bir öneme ve ciddiyet sahip olsa da, tüm devrim mücadeleleri tarihinin ortak ve en önemli sorunudur. Örgütlenme ve örgüt sorunu bizim açımızdan ilkesel zorunluluk derecesinde bir öneme sahiptir ve bu yüzden en önemli sorundur. Tüm dünyada egemenliğini kurmuş Emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadelemizde en stratejik silahımızdır örgütlülüğümüz. Örgütlülüğümüz olmadan, insan ve doğa sömürüsünün olmadığı bir toplumsallaşmayı var edemeyiz. Insani ve doğanın değerlerini en fazla savunuyor olmamıza rağmen, örgütlenme meselesi bizim için en büyük sorundur. Bunun nedeni, bireyciliğin kutsandığı sistemdir. Komünizm teorisi, insanlığın bir kısmının bu toplumsallaşma yöneliminin sonucu olarak ortaya çıkmıştır fakat bu denli birbirine yabancılaşmış bir insanlığı, bireyciliğini yok ederek toplumun çıkarı için onun bir parçası olacağı bir ideojinin etrafında toplayabilmek, onlarca orduyu yok etmekten daha zor bir durumdur. Çünkü devleti ve orduyu oluşturan da bu insanlıktır. Günümüz açısından bakıldığında, giderek artan bir bireycilik ve oportunizmi kutsama mevcuttur. Bu mülkiyet dünyasının içinde bütün gündemi ve sohbetleri, mülkiyet edinme ve konfor alanları oluşturma olan bir toplum gerçekliği mevcut. Çelişkileri olsa da itiraz etse de, söylediği ile yaptığı tutarsız olan bu kitle, bizim taban kitlemizin de önemli bir bölümünü oluşturmakta. Sıcak politik atmosferden geldiği zamanlarda faaliyet içinde şöyle yada böyle aktif olan bu insanlar , ya müdahalesizlikten yada müdahalenin başarısız olmasından kaynaklı bugün bu durumdalar. Nasıl ki devleti şekillendiren toplum dediysek, bizim taban kitlemiz de bizim kurumumuzu benzer bir şekillenmeye zorlamaktadır, sürekli bir denge siyasetini uygulamak zorunda bırakmaktadır. Bu durumun, liberalizm, ciddiyetsizlik ve örgütsel işleyişte bozulmalara yol açması, mantıki ve pratik bir sonuçtur. Bu tespit, birilerini hedefe koyma amaçlı değildir çünkü sorunlar hep bütünlüklü olarak var olur.
Esasta bu bütünlüklü soruna çözüm olabilmesi için kampanyada somut olarak belirlenen şeylerden biri, bölgelerde ve derneklerde politik-ideolojik eğitimlerin ve tartışmaların başlatılmasıdır. Kurumumuzda bunun önemli ve temel bir eksiklik olduğu açığa çıkarılmıştır. Hem kitlelerle kendi politikamızı ve bakış açımızı tartışma hemde bir bütün olarak düşünsel gelişime olanak verdiği için önemlidir bu eğitim ve tartışmalar
Örgütlenme olanakları, mümkün olduğunca çok fazla kitleyle buluşarak ortaya çıkacak ve artacaktır. Bunun bir yolu, derneklerde veya başka yerlerde, sosyal ve politik etkinlikleri örgütleme iradesini ortaya çıkarmak ve yapmaktadır. Olanak yoksa, olabilecek olanı ortaya çıkarıp, kitleyle buluşmanın yolları oluşacaktır. Diğer yolu ise, kitleyle düzenli iletişim kanalları açmaktır. Küçük gruplar halinde bile olsa ortak sohbet ortamları yaratmak, bazen küçük piknikler düzenlemek, karşılıklı bir cafe veya restaurantta yemek yiyip içmek, bazen ev ziyaretlerine gitmek bizlere iyi bir sosyalleşmeyi getirecektir ve insanları harekete geçirme olanağı yaratacaktır.
Kampanyanın hedefi somut kazanımlardır. Ülke ve bölge örgütlülükleri için sayısal olarak belirlenmiş bir kazanım hedefi konulmamış olsada, her federasyon, dernek komite veya birey kendine somut bir kazanım hedefi koymalıdır. Bir kişi başka kişileri örgütleyip komite kurmalı, bir komite kendine dernek hedefi koymalı, bir dernek üye sayısını arttırmalı, federasyonu olmayan ülkede federasyon kurulmalı ve her federasyon dernek sayısını arttırmalıdır.
Birlikte Başaracağız!
Cenk Ulaş
29 Kasım 2023